Büyük büyük dedelerimiz ve ninelerimiz Anadolu’nun farklı bölgelerinde, tıp, tarım ve ekosistem alanlarında verdikleri inançlı ve uzun soluklu mücadelelerle biyolojik bilgeliği yarattılar. Pratik deneyimlemenin yerel savaşçıları elde ettikleri değerleri bir sonraki nesillere işlevsel uygulamalarıyla aktardılar.

Gelenekselliğin önemli ölçütlerinden biri olan yerel tohum dışında, verim uğruna vazgeçilmez bir koşul olarak önerilen monokültür, mekanik ekipman (traktör), suni gübre ve sentetik ilaç paket çözümleri, tarımsal üretimin hemen her alanında kullanılan hayvanın (gübre, iş gücü, besin, vb) gerekliğini ortadan kaldırmış görünüyor.

Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde, temel seçim parametresinin finansal endeksli (kısa vadeli) karlılık hesabına dayandırıldığı yöntemler, yüksek verim uğruna çiftçiyi daha yüksek maliyetli girdi deseninde bir tarımsal üretim modeline mahkum ederken, tüketici açısından özellikle hormon ve ilaç kalıntısına bağlı gıda güvenliği daha çok sorgulanmak durumunda kaldı.

Daha yüksek verimlilik beklentilerinde geleneksel tarım dünyanın bilhassa 'gelişmiş' bölgelerinde ölmeye yüz tutarken, üretim metotlarına bağlı olarak gıdalar, sağlık sorunlarının önemli sebepleri arasında yer almaya başladı. Az gelişmiş bölgelerde ise (yerel) geleneksel tarımın yok oluşu küreselleşme ve diğer ülkelerdeki yüksek tarımsal sübvansiyonlara bağlı olarak, tercih edilebilecek konvansiyonel tarımın değil, ekonomik çaresizliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmakta.

Enerji kaynakları ve petrole bağlı tarımsal üretimin geleceği sorgulanmalı, kendine yeterlilik ve sürdürülebilirlik esasında, geleneksel tarım metotları, donanım ve hizmet (traktör üreticileri, ilaç ve gübre sanayi, endüstriyel tohum firmaları, kredi kuruluşları, sertifikasyon sistemleri) sağlayıcılarının karlılığı için değil, toprak ana, üzerinde yaşam sürdüren üretici ve onun emeğini destekleyen tüketici leyhine iyileştirilmelidir; bugünün ve yarının muhtemel şartlarını anlayarak ve yaşamı daha iyi analiz ederek...


6 Ekim 2009 Salı

Genetik gıdaya haramdır fetvası arayanlar

Yurtsan Atakan
5 Ekim 2009

http://www.aksam.com.tr/2009/10/06/yazar/14618/yurtsan_atakan/genetik_gidaya_haramdir_fetvasi_arayanlar.html

Kamuoyu ve medya tarafından sorgusuz sualsiz, ezbere doğruluğuna inanılan kimi çevreci mitlerle ilgili madalyonun diğer yüzünü aktardığım yazımın ardından gelen olumlu, olumsuz tepkilerden biri de 'Slow Food'culardan geldi.

Slow Food, Carlo Petrini tarafından 1980'li yıllarda İtalya'da başlatılmış ve zamanla dünyanın çeşitli ülkelerinde organize olmuş bir hareket. Temel amacı 'fast food' kültürüyle savaşmak olsa da, yöresel üreticiliği önplana çıkartan felsefesinin doğal sonucu olarak genetiği değiştirilmiş gıda ürünlere de karşı bir duruşu var.
Geçen hafta, çevre bilinci olanların genetik gıdalara da ezbere karşı çıkmaması gerektiğini; genetiğiyle oynanarak çevreye daha az karbon salan ürünlerin geliştirilebileceğini; örneğin genetiğiyle oynanmış pirinçle, atmosfere yılda 50 milyon ton daha az karbon salınabileceğini yazınca, kendilerince haklı nedenlerle itiraz ettiler.

İtalya'daki Slow Food, bazı fikirlerine katılmasam da sempatiyle takip ettiğim bir hareket olduğundan Türkiye'deki kollarının neler yaptığını merak edip, bu kollardan birinin liderinin gönderdiği davete de uyarak İnternet'teki tartışma gruplarına katıldım.

Tıpkı dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çok başarılı çalışmaları var. Amacım bu başarılarına gölge düşürmek değil ama tartışma listelerindeki mesajlarda rastladığım bir eylemleri öylesine yanlış ki, eleştirmemek mümkün değil.
Genetik gıdaya karşı açtıkları savaşta Diyanet İşleri'ne başvurarak GDO'ları yasaklatacak bir fetva almaya çalışmışlar. Diyanet'ten bekledikleri fetvayı alamayınca da çeşitli din adamlarının peşine düşmüşler. GDO'larla olan savaşlarında bilim yerine dini inançlardan medet ummaları komik ve uzun vadede tehlikeleri olan bir eylem.

Diyelim, ulema yarın kalktı GDO'lar haramdır diye fetva verdi ve Slow Food'cular da alkışladılar. Yarın aynı ulema kalkıp 'helal sertifikası' olmayan her türlü besin maddesi haramdır diye fetva vermeye kalkarsa ne yapacaklar, yine alkışlayacaklar mı? Helal sertifikası vermekten rant kazananlara aferin mi diyecekler? Yarının bu ulemasından, bugün haram fermanı dilenmek, ulemanın 'helal gıda' rantını bugünden meşrulaştırmak demek.

Geçen yazıma gelen olumlu tepkilerden biri ise Sabancı Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü'nde kurulan GDO Bilgi Platformu'ndan geldi. Prof. Selim Çetiner gözetiminde hazırlanan İnternet sitesinde GDO ile ilgili boş inançların bilimsel yanıtları veriliyor. Gücünü fetvadan değil bilimden alan bu bilgiler arasında bakın neler var:

İddia: Transgenik ürünler insan sağlığına zararlıdır.
Gerçek: AB üyesi 13 ülkeden 65 bilim adamının katılımıyla yürütülen ve 3.5 yıl süren ENTRANSFOOD projesi, halen üretilip tüketilmekte olan genetiği değiştirilmiş ürünlerin insan sağlığı açısından en az klasik yöntemlerle elde edilen ürünler kadar güvenli olduğunu ortaya koymuştur. (Konig ve ark., 2004; Kuiper ve ark., 2004).

İddia: Transgenik ürünler alerji yapar.
Gerçek: Piyasada bulunan hiç bir ürün transgenik içeriği nedeniyle alerjik değildir. Tüm transgenik ürünler piyasaya sürülmeden önce olası alerjik etkilerinin önlenmesi için kapsamlı analizlerden geçmektedir. (Konig ve ark., 2004).

İddia: AB ülkelerinde GDO'lu ürünler yasaktır.
Gerçek: Tamamen bilim adamlarından oluşan Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, GDO'lu ürünlerin bilimsel esaslara dayalı risk değerlendirmesini yapmakla da görevlendirilmiştir. AB'de 1990 yılından bu yana 20 kadar GDO'lu ürüne, üretim ve yem veya gıda olarak tüketim izni verilmiştir (EFSA).
Madalyonun GDO yanlısı yüzü için www.gdobilgiplatformu.net, GDO karşıtı yüzü için ise www.gdoyahayir.org adreslerini ziyaret edebilirsiniz.

Hiç yorum yok: